Volvo S90 nihayet Türkiye’ye geldi. Onu Trabzon-Bayburt arasında kullanma fırsatı yakaladık. İşte araçla ilgili ilk izlenimimiz.

Yazı: Aykut Özdek

Birçok kişi için Volvo demek ‘güvenlik’ demektir. En çok öne çıkan özelliklerini sıralasak, ilk sıraya eklenir güvenlik. Bence Volvo bu durumdan sıkıldı. Çünkü Volvo’ya göre güvenlik bir özellik değil, gerçeklik. Bu konudaki hassasiyeti, ciddiyeti bir otomobilin temelini oluşturuyor. Bu tamam! Yani güvenlik deyince akla Volvo geliyor. Peki diğer özellikler? Türkiye’de kaç kişi bir şovruma gittiğinde, almak istediği otomobilin ‘güvenlik özelliklerini’ soruyor ve bu özelliklere göre alıyor! Söyleyeyim yüzde 10’u değildir. Ne soruluyor ya da neye bakılıyor? Tasarım, güç, yakıt ekonomisi, bagaj hacmi, malzeme kalitesi ve sonra renk vs. olarak devam eder. Dolayısıyla Volvo’nun hep övündüğü ya da onunla ilgili akla gelen ilk özelliği, bir otomobili alma kriterinde son sıralarda yer alıyor. O zaman! Başka detaylara, özelliklere bakmak gerekiyor. Volvo S90 ile tüm detaylara bakılmış. Lansmana geçelim.

‘Premium’a kılıç çekmiş

S90 ile Volvo’nun amacı farklı! Almanların hakimiyeti herşeyde olduğu gibi otomotiv alanında tartışılmaz. Alman yapıyorsa iyidir, alırsan Alman malı al, Almanlar gibisi yok! Evet genel bir hayranlık var ürettiklerine. Bu kalıbı oturtmak kolay olmasa gerek ama başarmışlar. Türkiye’de bu sene Premium modellerin satışı orta sınıf marka/modellere göre daha fazla. Tabii bu durum ‘tamamen para’ meselesi. Ülke ne olursa olsun zengin her zaman zengin. Volvo ‘premium’ algısını bir türlü oturtamadı. Modelleri ya tasarımı ya da farklı detaylardan dolayı bu savaşa çok dahil olamadı Türkiye’de. Bana göre Volvo kullanıcıları doktor, avukat, öğretim üyesi, asker vs. olmuştur hep. Yani öyle tanımlamışımdır. İlk defa bir Volvo modeli gördüğümde heyecanlandığımı ve direksiyonuna geçtiğimde çok heyecanlandığımı hissettim. S90 bir önceki cümlemde yer alan tanımlarımı yıkıp geçti. Tasarım olarak diğer üyelerinden çok ama çok farklı. XC90 ile yeni bir tasarım diline kavuşan marka, Volvo S90 ile çok daha farklı bir dünyaya giriş yaptı. Ben ve benim gibi düşünenlerin dünyasına. Dinamik, şık, ağır başlı ama sportif, ferah, güvenli, oturaklı ve en önemlisi genç! Üst orta sınıf bir sedan hayalim hiç olmadı. Fakat Volvo S90’ı alır mıyım? Evet alırım. Tasarımı etkileyici. Özellikle ön bölüm farklılık konusunda aile üyelerine fark atıyor. Öne doğru eğimli kaputun altında ilk göze çarpan, ızgara üzerindeki iri Volvo logosu. İnce yapısı olan ön bölümü karizmatik kılan detay ise Thor’un çekicinden esinlenerek tasarlanan LED farlar. Tamponda bulunan hava kanalları ve keskin şekilde parçalı tasarım şık. Profilden bakıldığı zaman sade hatlara sahip Volvo S90’nın arka bölümü daha ağır başlı. İri arka stoplar, bagaj kapağında incelerek ‘Volvo’ logosuna parantez olmuş. Sportif ve genç olan ön bölüm arka bölümde daha ağır başlı bir hal alıyor. İç mekanda XC 90’dan izleri görmek zor değil. Orta konsolda bulunan ve bir ‘iPad’ten farkı olmayan dijital ekran ilk dikkat çeken detay. Bu dijital ekranlar son yıllarda tüm otomobil modellerinin gözdesi. Herkesin olmasın! Ağır çalışan, o yuvasına oturmayan ekranlar sırıtıyor. S90’da ise durum farklı. Dijital ekran çok iyi çalışıyor. Dokunma hassasiyeti çok başarılı. Saklama gözleri, koltuklardaki masaj özellikleri, kısacası her detayı ile S90 iç mekanda ‘kaliteli’ hissettiriyor.

 

Gelecek!

Geleceğin otomobili, geleceğin özellikleri, geleceğin teknolojisi! Herkes gelecek için yani yarın daha iyi olmak için yaşıyor. Otomobil bunu çok daha erken yaşıyor. Bir otomobilin tasarımı, Ar-Ge’si ve prototipi, testi, üretimi vs. 4-5 yılı buluyor. Dolayısıyla minimum 5 yıl sonra bineceğimiz otomobiller ve bu otomobillerde olabilecek teknoljiler bugün var! Biz 5 yıl sonra göreceğiz. Volvo bu konuda en cesaretli markaların başında geliyor. Özellikle ‘Otonom Sürüş’ konusunda Volvo S90 fark yaratıyor. IntelliSafe Assist özelliği S90’da standart olarak sunuyor. Pilot Assist fonksiyonu 130 km/s hızla giderken bile şerit çizgileri içerisinde kalması için direksiyon uyarıları yapıyor ve bir aracı izleme gerekliliğini ortadan kaldırıyor. Bu özellik tam otonom sürüş için ciddi bir yer teşkil ediyor.

 

XC 90’dan S90’a

Motor kaputunun altında 2.0 litrelik dizel ve benzinli motorlar yatıyor. Bu motorlar XC 90’da da yer alıyor. Benzinli motorlar öncelikle 320 HP gücünde T6 ve 407 HP güç üreten T8 versiyonlar ile sunulacak. Bu iki motordan T8 versiyonuna ek olarak şarj edilebilir batarya sistemine sahip bir elektrik motoru sunuluyor. Şarj derken, bildiğimiz evimizdeki prizden edilebilen bir şarj olacak. Benzinli versiyonlar 8 ileri otomatik şanzıman ve dört tekerlekten çekiş sistemi ile sunulacak. Dizel motor seçeneği ise 2.0 litre, dört silindirli ve 235 HP güç ile sunulacak. Bu güce 480 Nm tork eşlik edecek ve 8 ileri otomatik şanzıman ile sunulacak. Aynı motorda 190 HP güç üreten ve maksimum 400 Nm tork seçeneği de sunulacak. Bu versiyon ise önden çekiş ve 6 ileri şanzıman ile sunulacak. Bu seçeneklerden hangisini alabileceksiniz? 2.0 litre ve 235 HP güç üreten dizel motorlu versiyonu satışa sunulacak.

 

Kişisel yorum

İlk defa bir Volvo’nun sürüşünden keyif aldım. Bu kişisel bir yorumdur. Volvo modellerinin ağır başlı hali beni her zaman düşündürmüştür. Ben de yazının genelinde söylemeye çalıştığım gibi Volvo deyince güvenliği ile ilgili konuşanlardandım. Özellikle sürüş dinamiğinde ve hassasiyetinde çok farklı bir model olmuş Volvo S90. S90’dan önce onlarca kez Volvo modelleri kullandım. İlk defa kendimi ‘güvende’ hissettim. Bu ‘güven’ durumu, güvenlik özellikleri ile alakalı değil. Keyif aldım, araca hükmedebildim ve isteklerimi yerine getirebildiğim bir Volvo kullandım. Yüksek hızlarda dahi bu güvenden zerre kuşku duymadım. Hissettiğim bu güvene bir de onun sahip olduğu güvenlik özellikleri girince konu kapandı benim için. Diğer bir detay ise tasarımı. Premium modellere kesinlikle kafa tutacak güzellikte. Hem tasarımı hem de özellikleri ile. 36 yaşındayım ve bir Volvo sahibi olmayı ilk defa istedim. Daha önce sorduklarında ‘güvenli otomobil ama ben şimdi almam, belki 15 sene sonra’ diyenlerdendim. 291.540 TL’yi denk getirmem şu an için mümkün değil ama olan biriyseniz gidip bir bakın derim.

 

Baksı Müzesi

Lansman daveti geldiğinde nereye gideceğimize baktım. Trabzon’a inecekti uçak ve akabinde Bayburt’da bulunan Baksı Müzesi’ne hareket edecektik ve orada konaklayacaktık. Açıkçası öncesinde bir fikrim yoktu ama bilgim vardı. Hikayesi güzel bir lansmandı. Baksı Müzesi, Türkiye’nin en düşük nüfuslu şehri olan Bayburt’taydı ve ben insanın az olduğu yerde neden bir müze olur demiştim. Bu düşüncem Bayburt’ta doğan ve müzenin yaratıcısı olan akademisyen Hüsamettin Koçan’ı dinleyince son buldu. Çocukluk hayaliymiş. Çalışmaya köy dışına giden babasını beklediği tepede müze. Hayatını, zorlukları, gelenekleri, geleceği, hayalini yansıttığı bir müze burası. 2000 yılında hayat bulmaya başlamış ama 2010 yılında açılmış. Birçok sanatçı, aydın, gönüllü destek vermiş. Bir toplumsal proje olarak Baksı Müzesi’nin sahip olduğu çağdaş eserler koleksiyonunda 160’ı aşkın sanatçının 200 eseri bulunuyor. Sanatçıların yaptığı bağışlar ile müze her geçen gün daha da zenginleşiyor. Müze, ‘Avrupa Konseyi Müze Ödülü’nü 2014’te almış. Ödülün simgesi olan Joan Miro’nun bronz heykelciği 1 yıl boyunca sergilenmiş burada. Müze, sosyal erozyon nedeniyle bölgede yaşanan kültürel değerlerin kaybı, kimliklerin körelmesi, yabancılaşma, değerlerin yitirilmesi gibi konulara çözüm üretme fikri ile hayat bulmuş. Amaç belli. Yıldızlara yakın bu tepede de bir hayat var, güç var, sanat var, üretim var diyebilmek. Amaç bölge insanının topraklarına olan inancını tekrar geri kazandırmak. Mutlaka gidin görün derim. Hele bizim gibi ‘meteor yağmuru’na denk gelirseniz, uyumayacağınız garanti.,,

1 Yorum

  1. Merhaba güzel kardeşim; İlk aracımı Volvo olarak almıştım, aldığım tarihte Konya’da hiç kimsede yok idi, yalnız bende vardı. 83 model bir araçtı. Çok memnun kalmıştım. Şu an itibariyle aracım yok, olsa yine Volvo olacaktır bu kesin. Başka araçlara bakmıyorum bile. Diyeceğim o ki; öncelikle yazında Volvo’yu çok güzel bir şekilde tanıtmış olman. Bir araç ancak bu kadar tanıtılabilir. Tebrik ediyorum. Yalnızzzzzz; İlk giriş bölümünde Almanların Otomobil konusunda çok ileride olmalarından bahsetmişsin. Küçük bir not daha ilave etmemiş ve kafa karışıklığına sebep olmuşsun. Oraya İsveç’liler de Almanlar kadar bu işte varlar diye ilave etmemişsin. Dolayısıyle ben dahil sanırım herkes aynı anlam çıkardı. Volvo bir Alman markası olarakalgıladım. Halbuki VOLVO Çeliğiyle ünlü İSVEÇ Markası olup Şu an itibariyle ÇİN’lilerin satın alıp ürettiği bir araçtır. Ama yine İsveç’te üretilmektedir genellikle, sağlamlığından kuşku yoktur diye ilave ediyorum. Teşekkür ediyorum.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz